"Bayılırım Belaya" Ah Muhsin Ünlü
O akşam da diğer akşamlarda olduğu gibi eve gittim. Son 3 yılki akşamlarım, ondan önceki akşamlarıma hiç benzemiyordu. Söz gelimi bundan 5 yıl önce işten eve gelir, acelece bir şeyler atıştırır, hemen kendimi sokağa atardım. Görüşmek istediğim insanları, görüşme isteğimin yoğunluğuna göre sıraya koyar ve bu sırayı takip ederek aramaya başlardım. Kimi denk getirirsem akşamki programıma onunla karar verirdim. Şimdi ise eve gittiğimde ya daha önce planlanmış bir programa iştirak ediyor yada yemekten sonra televizyon karşısında uyuşuyordum. Bu durumdan memnun olup olmayacağımı düşünecek durumda bile değildim. Çünkü artık evliydim.
O akşam da diğer akşamlarda olduğu gibi eve gittim. Son 3 yılki akşamlarım, ondan önceki akşamlarıma hiç benzemiyordu. Söz gelimi bundan 5 yıl önce işten eve gelir, acelece bir şeyler atıştırır, hemen kendimi sokağa atardım. Görüşmek istediğim insanları, görüşme isteğimin yoğunluğuna göre sıraya koyar ve bu sırayı takip ederek aramaya başlardım. Kimi denk getirirsem akşamki programıma onunla karar verirdim. Şimdi ise eve gittiğimde ya daha önce planlanmış bir programa iştirak ediyor yada yemekten sonra televizyon karşısında uyuşuyordum. Bu durumdan memnun olup olmayacağımı düşünecek durumda bile değildim. Çünkü artık evliydim.
Çevremde o kadar
çok evlilik sohbeti dönmeye başlamış, arkadaşlarım o kadar çok “evlen artık”
der hale gelmişti ki sırf şu sohbet bitsin diye evlenebilir durumdaydım. Bu
kadar çok insan mütemadiyen aynı telkinde bulununca, ister istemez “bir
bildikleri vardır zahir” diye düşünüyorsun. Politik göndermemi demokrat
arkadaşlar mazur görsünler ancak katılımcı demokraside de benzer prensipler
geçerli. Çoğunluğa tabi olmanın kesin sebebi, çoğunluğun fiziksel olarak güçlü
olması. Ancak temelinde çoğunluğun “muhtemelen” haklı olacağı ön kabulü
yatıyor. Çok kişinin savunduğu fikri kabul etmemiz isteniyor ve biz o denyoların
aslında hiçbir şey bilmediklerini ancak yıllar sonra ve ağır bedeller ödememizi
müteakip anlıyoruz. Olan bizim hayatımıza oluyor fakat o çoğunluk yarattıkları
tahribatın ağırlığını zerre hissetmiyor.
Hiçbir orijinal
tarafım yoktu. Üç günlük hayatımı tam da yaşamam gerektiği gibi yaşayacaktım. Evlenir
evlenmez İstanbul’un nezih semtlerinden birinde ev tutmuştum. İmzaladığım
kontratın mürekkebi kurumadan, kendimi tüm uygar yeni evliler gibi IKEA’ya
attım. Etrafta kendim gibi beyni alınmış androidleri gördükçe rahatlıyordum.
Başka yerden alışveriş yapmam hem benim hem de sevgili eşimin toplum içindeki
konumumuza ciddi zararlar verebilirdi. Birileri bizim çağdaş bireyler
olmadığımızı zannedebilirdi. 46 inç bir plazma televizyonu ve hemen
karşısındaki kırmızı koltuğu hemen aldım. Özellikle koltuğun geçici bir süre
için de olsa stoklarda olmamasını kaldıramazdım. Evin ortasına minik bir kilim,
bir köşeye pikap görünümlü dijital bir alet, sağa sola ortalığı aydınlatmaktan
başka her şeye yarayan birkaç lamba ve adını-neye yaradığını hala bilmediğim
onlarca ufak tefek eşya ile evimizi tıka basa doldurduk. Evde adeta eşyalar
oturuyordu ve biz onlara olan saygımızdan yürüyüşümüzü düzenliyor, rahatça
oturamıyorduk.
Kırmızı kanepemizde
oturup romantik komedi filmi izlediğimiz klasik bir akşamdı. “Yarın iş yerinden
arkadaşlarla akşam yemeği yiyeceğiz, eve gelip üzerine güzel bir şeyler giyip,
beni Kadıköy’den alır mısın? Oradan birlikte geçeriz.” dedi. 3 yıldır evliydik
yada bana onun arkadaşları yüzünden 3 aylık evliliğimiz 3 yıl gibi geliyordu.
Katılmamız gereken düğünün, nişanın, yemeğin sonu gelmiyordu. Cesaretimi
topladım, “ya çok özür dilerim ama ben senin arkadaşlarından tiksiniyorum”
dedim. Şartlar olgunlaşsa tamamını bir tanka doldurur, kıyma makinesinde
çekerdim. Kırmızı kanepe de plazma tv de fayda etmiyordu. Modern evimizde de
otursak, içimdeki sığırı öldüremiyordum. “Ben senin arkadaşlarınla oturuyorum
ama” dedi. “Benim arkadaşlarım ağızlarıyla gülüyorlar” dedim. Öyle bir sesle
bana bağırmaya başladı ki kırmızı kanepeyi kulağıma soksam yine de rahata
eremezdim. O sesler inceldi inceldi ve sevgili karım “ping” diye dumana
dönüştü. O anda yataktan nasıl zıpladığımı hatırlamıyorum. Hemen salona koşup
modern olmayan kanepeme baktım. Çok şükür yerindeydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder