31 Ekim 2014 Cuma

Bir Ciklet Markası Olarak Özgürlük


dönünce, bütün gövdesiyle döndü 
bir bu anlaşılabilseydi son yüzyılda 
bir bilinebilseydi 
nedir veçhe. 



Mouse tutan ellerim kopaydı da bu günleri görmeyeydim. Bazı şeyler sadece geceleri fark edilir. Yalnızken. Bencil kişinin en belirgin alameti, kendisini ince ve zarif sanmasıdır. Kölelere değil, kendi köleliğine üzülenlerden bahsediyorum. Hep iyi niyetinden kaybedenlerden. Yalandan asla hoşlanmayanlardan. Ona kıymet verenlerden esirgediği güler yüzü, amirlerine kucak dolusu dağıtan sefillerden. 

Kusura bakmayın, özgürlük gibi bir derdinizin olduğuna inanmıyorum. Zaten Tayyip gibi kapitalizm gibi dertlerinizin olduğuna da inanmamıştım. Siz Tayyip'in farkında olan grubun içinde olmayı seviyorsunuz. Biliyorsunuz "Tayyip" demek, bir zekâ göstergesi. Günlük hayatınızda "Tayyip", "kapitalizm" gibi kelimeleri "Ya abi..." diye başlayan asabi cümlelerle sık sık kullanmanız, sizin tam bir zekâ küpü olduğunuza delalettir. İşte özgürlük de bunun gibi. Daha beteri özgürlüğüne herkes düşkün. 15 yıldır perşembe akşamları Kurtlar Vadisi'ni kaçırmayan adam da CNBCE dizilerini ABD ile aynı gün izleyen adam da aynı ölçüde özgürlük meraklısı. Afiyet olsun, yerseniz. 

Bu kadar adamın “çok düşkünüm” radikalliğinde ağzına sakız ettiği hiçbir şey ayakta kalamamalı. Bir zamanlar memur babasının vergi iade zarfı doldurmasına yardım eden çocuğun, bu gün yaşadığı en travmatik şey “pazartesi sendromu”. Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Sistemin seni zorla içinde tuttuğuna inanmamı mı bekliyorsun?

"Özgürlüğüme düşkünüm" sizin durumunuzu açıklayan doğru cümle değil. Siz daha ziyade "Özgür olsam iyiydi ama bu şekilde de gül gibi geçinir giderim" demelisiniz. Tarih, özgürlüğüne düşkün az sayıda grubu yazar, özgür olsa iyi ama bu haliyle de gül gibi geçinen çoğunluğu yazmaz. 

İşçiler ellerinden çalınan hayatlarına karşı Moncada İsyanı'nı gerçekleştirdiler. Çünkü özgürlüklerine düşkündüler. Bugünün özgürlüğüne düşkün işçileri takım elbiseye, boyundaki turnike kartına bayılıyor. Daha bir gerinerek yürüyor yolda. Tek tip kıyafetin, boyundaki künyenin ne anlama geldiğini bilmeden, şekilli restorana gidip, dev bir tabağın içinde iki lokma yemek söylüyor ve diyor ki tıpkı kendine benzeyen arkadaşına: "Falanca kız beni çok sıkıyor abi, ben özgürlüğüne düşkün biriyim." Seni sıkacak kız bulmuşsun, daha ne istiyorsun? 

Feminist akımlar da çok sempatik bir rota izlemiştir. Seneca Falls Bildirgesi'nin yayınlayıp çatır çatır özgürlüğünü savunan kadınlar da özgürlüğüne düşkün, mecbur olmadığı halde daha kısa etek ve topuklu ayakkabı ile işe giden de. Sorsan ikisi de kadın bedeninin metalaştırılmasına karşı. Ama birisi ne yaptığını biliyor, diğeri şuursuz. "Erkeklerin haklarının aynısını istiyoruz, erkeklerle her şartta rekabet edebiliriz" mertliğinden, "engelli çalıştırma zorunluluğunun aynısı kadınlar için de getirilsin" namertliğine. Özgürlük işte bu kadar ne olduğu belli olmayan bir kavram.

Özgürlük diye bir şey yoktur. Özgürlük, dilediğine köle olmaktır. Sen özgürlüğüne düşkün değilsin. Herkes özgür olsa, senin işe yaramazın teki olduğun hemen belli olurdu. Elinden hiç bir iş gelmiyor. Ancak kalabalığın içinde kaynayıp gidebiliyorsun. Özgürlüğüne düşkün olma gevezeliği, yine tıpkı Tayyip ve kapitalizm gibi, kalabalığın arasında prim yapıyor. Tayyip gitse de senden bişey olmaz. Kapitalizm yerle bir olsa da… Ve sen tamamen özgür olsan da… 

Yalancısın, riyakârsın, ahmaksın.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder