12 Ağustos 2015 Çarşamba

Ataerkil Toplum Düzeninin Alt Üst Oluşu Üzerine



Doğu Asya'da, Afrika'da, Orta Amerika ve Okyanusya'da küçük de olsa anaerkil topluluklar varlığını sürdürüyor. Soyadının anne üzerinden taşındığı, miras önceliğinin kadında olduğu ve en önemlisi karar mekanizmalarının doğrudan kadın üzerinden işletildiği gruplar bunlar. Etnik ve dini temelli bu olgular, kadın hakları savunucularının doğrudan ilgisini çekmiyor. Dünyanın en organize nefret ideolojisi olan feminizm dışında söz konusu toplulukları gündeminde tutan da yok. Tabi bu grupların hiçbirinde feministlerin hayal ettiği hayat yaşanmıyor, dolayısıyla örnek olarak sunulmuyorlar.


Gelişmekte olan ülkeler, kadınlara pozitif ayrımcılık uygulayarak onlara ontolojik bir “engelli” sıfatı yüklemekte bir beis görmeyedursun, ülkemizde kadınlar ataerkil toplumla mücadelede muhteşem bir yol buldular. Yarı köylü yarı kentli, yarı çağdaş yarı muhafazakar, yarı inançlı yarı seküler, yarı beyaz Türk yarı öteki unsur, normalde duyarsız ama internette duyarlı, hülasa abuk sabuk bir karaktere bürünen bireyimiz, Dünya kurulalı beri olagelen en normal şeye, çocuğa çok büyük anlamlar yükledi. İşte bugün itibariyle, diktikleri ağaçlar meyve verdi. Kentte yaşayan birçok insan için ataerkil düzen yerini büyük ölçüde çocukerkil düzene terk etti. Bu sinsi plan ve sonuçları üzerine konuşmanın, artık vakti geldi.

Yukarıda sıfatlarını tek tek saydığımız kadını etrafınızda detaylıca gözlemleyebilirsiniz. İlginç bir şekilde kadın olmak utanılacak bir şeymiş gibi davranırlar. Erkekler gibi kabadırlar. Üslupları, jargonları hoyrattır. Kendileriyle çok meşgullerdir. Her an onların birer prenses olduğunu hissettirmeniz gerekir. Onlar biriciktir. Kendileriyle ilgili olmayan gündemlerden hemen sıkılırlar. Tam bir prensestirler. Evleri dizilerdeki evlere benzemelidir. Çocuk doğurmak dışında müşterek bir hayata sunabilecekleri hiçbir katkı yoktur. Bu katkıyı sunmayışı politik bir bilinç olarak adlandırırlar. Hiçbir işi becerememelerini bilinçli bir tercih gibi göstermeye çalışırlar. Bir yere "kadın eli değmesi" gibi muhteşem bir tabir, sayelerinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Zira eve ipe sapa gelmez eşyalar satın almayı, kadın eli değmesi zannetmektedirler. Bu saikle evlilikten uzak duranlar ileriki yaşlarda kendi tercihlerinin öcünü toplumdan aldılar. Radikal politik akımlar, dikkat çekmek için yapılan bir sürü sosyal aktivite, sebebi bir türlü anlaşılamayan sinirlilik hali, en dikkat çeken semptomlardır.

Kimileri ise “ay sen beni evlilik meraklısı mı sandın” ile başlayıp, “vallahi aileler için yapıyoruz, yoksa düğün filan bana göre değil yani” ile devam edip, pasta keserken çalacak müzik yüzünden kriz çıkarır noktada sona eren, hayatı paylaşmak üzere olduğu adama daha evlenmeden hayatı dar eden birine adım adım dönüşür. Yaşamaya çalıştığı hayat gerçek olmadığı için, söyledikleri de gerçek değildir. Yine dizilerden bildiğim kadarıyla, muhtemelen hemcinsleri ile sohbetlerinde “erkeği dize getirme” üzerine detaylı analizler yapar, bunları eve gelince uygulamaya kalkar. Hepsi birer ilişki uzmanıdır. Bunlar için yüzeyidir tabi, herkes oturup sayfalarca detaylandırabilir.

Yazının esas konusu, bahsi geçen kadının evliliğe sunabildiği tek pozitif katkı olan çocuk doğurmayı destanlaştırmasıdır. Çocuk onun için bir birey değildir. İyi yetişmesi için, kendini vakfedeceği bir şey hiç değildir. Doğurduktan sonraki ilk birkaç ay mesele ilginç gelir ama bedel ödemeye başladığı her an sinirleri daha da gerilir. Çocuğu kendi aksesuarına çevirmeye başlar. Doğum günü partileri, abuk sabuk kıyafetler birbirini izler. Her şeyini göz önünde yaşamalıdır. Çocuğu için uykusuz kalan cefakar bir ana iken de çocuğuyla çok eğlenen sevimli bir anne iken de bunu cümle aleme duyurmalıdır. Sinirleri alt-üst olmuştur. Çocuğun “anne” diye ağlamasına sinirlenir, çünkü kendine ayıracak 5 dakikası bile kalmamıştır. “Baba” diye ağlamasına da sinirlenir, çünkü bütün yükü kendisi çekerken çcuğun bu nankörlüğü olacak iş midir? Çareyi her bilinçli annenin yaptığı gibi çocuğu herkesten uzaklaştırmada bulur. Eline bir elektronik eşya verir. Oh, kafa rahat. Düşünmesi gereken bir kariyeri vardır. Bunun için mi okumuştur?


Çocuklar etraflarında dönen hengameyi rahatlıkla çözümlerler. İstemeye başlarlar. Çocuk ister, sıkıntıya gelemeyen, maddi kudreti olan aile alır. Enstrüman çalması, spora yazılması, dans etmesi çocuğu bir türlü hayallerindeki İngiliz çocuğa çevirmez. Yaptıkları aptallığı anlayana kadar iş işten geçmiş olur. Evde çocuğun borusu öter. Anne ile baba arasında bir iktidar aracına dönüşen çocuk aileye hükmetmeye başlar. Artık o ne derse o olur. Örnek ailemiz, çocukerkil topluma önemli bir katkı sağlamış, toplumumuz da dört dörtlük bir geri zekalı kazanmıştır artık. O çocuk okula başladığında hocasına ve diğer öğrencilere, işe başladığında patronuna ve çalışma arkadaşlarına aynı tahakkümü kurmak ister ama elin oğlu zalimdir. Söz konusu çevre iyi ihtimalle kendisi gibi yetiştirildiği için aynı şımarıklığı gösterecektir. Kötü ihtimalle ise adam gibi yetiştirildiği için böyle yılışıklıklardan hoşlanmaz, evladınızın aklını alıverir.

Kadın-erkek-evlat ilişkileri televizyondan öğrenilmez. "Kendinizi ihmal etmeyin" diyen herkes sizi yalnızlaştırmaya çalışıyor. Kendinizi ihmal edin. Başkası için hele de çok kıymetli bir şey için kendini ihmal etmek Dünya'nın en özel duygusudur. Bir de bunu sizden başka kimse bilmiyorsa, bu gurur karakterinizi öyle bir güçlendirir ki size Dünya'da ölüm yoktur.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder