Birinden yana olup, diğerine karşı olan pozisyonumuzu tarafımıza göre konuşlandırdığımız iki olgu.
Çok sevimsiz yaratıklarız. Az şey biliyor, bildiğimiz çabuk kutsallaştırıyoruz. Üniversitede öğrenciyken (bir mühendislik bölümünde), tarih, Türkçe, insan ve toplum bilimleri derslerini de az da olsa alırdık. Bilaistisna tüm bu derslerin hocaları, mühendislik derslerinin önemli olduğunu fakat kendi verdikleri dersi öğrenmememiz halinde çok anlamsız kaldığını söylerdi. Başka bir deyişle, elektromanyetik alan teorisi önemli olabilirdi ancak 'medya ve toplum' dersi de en az onun kadar önemliydi, medya ve toplum hocasının nazarında. çünkü o hoca, medya ve toplumu biliyordu.
Zorunlu din dersleri ile ilgili genel eleştirilerde haklılık payı yüksek. Bu derslerde yanlışlıklar-eksiklikler çok fazla. Ancak şunu bir kere ortaya koyalım, aldığımız din derslerinin onlarca kat fazlası pozitif bilim dersi alıyoruz. Tabi bunların pozitifliği de bilimselliği de tartışılır ancak kafalar karışmasın, matematik-fizik filan işte. Çoğumuz bu konularda ehlileşme gayretindeyiz. Küçüklüğümüzden beri sistem bize doktoru-mühendisi övdü. Sosyal dallara eğilimli olan zeki çocuklar bile daha ziyade sayısalcı olmak durumunda kaldılar. İstisnalar müstesna. Mütedeyyin ailelerin çocukları da doktor-mühendis olmak istedi. Hatta bu ebeveynlerin kendisi bile çocuğunun imam olmasındansa eczacı olmasını tercih ettiler. Zira doktora güvenilirdi, mühendise kız verilirdi, mimara saygı duyulurdu, eczacı kendi işinin tabi patronuydu, dişçi güzel para kazanırdı. İyi öğrenciler, karizmatik bölümlere gitmeliydi. Bizim ülkemizde de iyi öğrencinin kıstası açıktı. Matematiğe kafası basan sayısalcı olurdu. Şimdi bunca yılın gazıyla gelmiş, iyi öğrenciler, topluma önderlik eden bilim adamlarına dönüşünce, bu saltanattan taviz vermek kolay mı?
Şöyle bir düşünelim, din alimlerinin toplum önderi olduğu zamanlarda, bu alimlerin birçoğu bilime neden mesafeli hatta karşıydılar? Kendi bildiklerinin kıymeti azalırsa, kendi kıymetleri de azalacaktı. Basit bir örnekle, matbaa geldiğinde binlerce el yazmacısına artık ihtiyac kalmayacaktı. Bunu hayal etmek çok kolay. Bir an için teokratik bir ülkede yaşadığımız var sayalım. Okullarda ağırlıklı olarak dini eğitim verilseydi. Kelam-fıkıh-tefsir-meal ilimleri prim yapan dallar olsaydı. En iyi öğrencilerimiz bu bölümlere gitseydi. Şu an bilimi gömmek için birbirimizle yarışıyor olurduk. Dini kutsallaştırır, bilimi bitirmeye çalışırdık.
Bugün bilim, dört dörtlük bir dindir. Biz bilimi bildiğimizi sanıyoruz ama ona inanıyoruz. Bir kemik buluyoruz. Bilim adamı diyor ki bu kemik 20000 yaşında. Biliyor muyuz? Bilmiyoruz. İnanıyoruz. Çünkü bilim adamının elinde veriler var. Bilimsel veriler. Bilimin geliştirdiği hesaplama yöntemleri ve yine bilimin geliştirdiği cihazlar. Şimdi bu yapılanın Allah'ın varlığını ispat etmek için Kuran'dan ayet göstermekten ne farkı var? Kendini gerçeklemek için, kendi içinden kanıt sunmak. Yanlış mı? Bilmiyoruz, inanıyoruz. Yada daha popüler konu, evrim. Primat nedir, mutasyon nedir, analog organ nedir biliyoruz. Ama dönüşümleri test etme imkanımız var mı? Test ettiğini söyleyene inanıyoruz. Testi de yine aynı metotla yapıyor. Kendi geliştirdiği metotla. Üstelik bilim din gibi doğrusunda ısrarcı da değil. Bundan 250 sene önce Newton'un mutlak hareket kanunlarına karşı çıkanlara cahil deniyordu. ama Einstein geldi ve mutlak hareketin saçmalık olduğunu ispat etti. Bugün Einstein'a (hepimizin genel ve özel izafiyet teorilerini incelediğini varsayarak) inanmayanları yine afaroz ederiz. Hiç acımayız. Çünkü hepimiz "iki nokta arasındaki en kısa mesafe bir doğru değildir" diyen Einstein'ı anlamışızdır öyle mi? Yada çok değil, Einstein'dan 100 sene önce cisimlerin arasını dolduran bir eterin varlığı, bilim adamları tarafından kesin olarak kabul edilmişti. Nasıl bu kadar saçmalayabiliyordu bilim? Ölçü cihazlarının gelişimiyle bazı verileri daha hassas hesaplamak bir gelişme sayılabilir. Ancak bilim çoğu zaman komik duruma düşmüştür. Gerçeğe (gerçek derken bugün doğru olduğu bize okullarda öğretilen şeylerden bahsediyorum, yoksa onların da birçoğu ileride yalan çıkacak) yaklaşmayı bırak, gittikçe uzaklaştıran bilimsel gelişmeler olmadı mı?
Dini de bilimi de bu kadar kutsal hale getirmeden önce kuvvetli tefekkür etmek gerek. Fanatikler genelde en acizleridir. Birşeylere inanmaya ihtiyacımız var. Dine yada bilime. Bugünün dünyasında bilimin ağır basıyor olması maalesef onu gerçek yapmaya yetmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder